GELECEK
NASIL GELECEK
YENİ DÜNYA
DÜZENİ NASIL KURULACAK?
Bazı çevreler; Corona Virüs yüzünden, artık dünyada hiçbir şeyin eskisi
gibi olmayacağı, yeni bir dünya düzeni kurulacağını söylüyor.
Dünyanın geleceği kolaycı ve basit bir yaklaşımla bir virüse ihale
ediliyor. Ama bir virüs etkisiyle yeni ve doğru bir dünya düzeni kurulmasını
beklemek virüsten daha tehlikeli bir hastalıktır. Akla ve bilime uygun bir
yaklaşım değildir. Daha keskin bir dille bir akıl tutulmasıdır.
Açıklamaya çalışalım…
Bilim, yaşamı;
- Bir döngü
içinde akışan
- Sürekli
değişen
- Birbirini
karşılıklı etkileyen
- Zamanda ve
mekanda değişik düzeyde örgütlenebilen
- Yüksek
karmaşıklıkta
- Geri
bildirimsel özellikte
SONSUZ SAYIDA BİLEŞENDEN OLUŞAN BİR DÖNGÜ olarak
tanımlanmaktadır.
Gelecek ise; dün ve bugünle birlikte tek bir zaman parçasıdır. Yaşamın
içinde ve yaşam döngüsüne dahil bir olgudur.
Bu yüzden gelecek de; yaşam sistemi içinde, yüksek karmaşıklıkta, döngüsel,
geri bildirimsel ve kendi kendini değiştiren ve örgütleyen bir yaşam
sistemidir. Yani gelecek; yaşam döngüsünün içindedir ve yaşama ilişkin bir
tahmindir.
Yaşamın ve yaşamın içinde geleceğin evrimi ise sadece virüslere değil,
sonsuz değişkene bağlıdır.
Sadece virüsün, yaşamı ve dünyayı değiştirmesini beklemek anlamsız bir
bekleyiştir.
O HALDE; YAŞAMI, YAŞAMIN İÇİNDE GELECEĞİ VE GELECEKTEKİ DÜNYAYI ETKİLEYEN
NEDİR?
Yaşamı, onun içinde geleceği ve gelecekteki dünyayı birincil olarak
etkileyen şey düşüncedir.
Esasen yaşamın evrimi ile düşüncenin evrimi karşılıklı birbirlerini
etkileyerek birlikte oluşmuşlardır. Yaşam ve düşünce aslında tek bir
gerçekliktir.
Gelecekte ne olacak, gelecekte dünya nasıl olacak diye sorarken önce
insanlığın düşünce düzeyinin nasıl evrileceğini, nereden nereye sıçrayacağını
bilmek gerekmektedir.
Bu yüzden düşüncenin evrimi ve safhalarını kısaca gözden geçirmek ve bizi
geleceğe götürecek düşünce sistemi üzerinde düşünmek gerekmektedir.
Düşünce; insanın yaşam mücadelesi süresinde evrildi.[1]
Nasıl insan organizması, karada yer değiştirirken bacaklarını; nesnelerce
yansıtılan ışınları süzebilmek için gözlerini evrilerek kazanmışsa, düşünce de
gökten inmedi.
İnsan organizması evrilirken düşünce de onunla birlikte evrildi. Algılar
kavramları, kavramlar dili, dil hafızayı, hafıza akıl yürütmeyi ve bunların
hepsi birden ve bir çevrim içinde kendi kendini örgütleyen, değiştiren ve
yöneten düşünce sistemini Homo Habilis’ten bu yana 2 milyon yıllık bir evrim
sürecinde oluşturdu.
Düşüncenin primitif hallerini ihmal edersek, kanımızca bilimsel düşünce
evreleri de aşağıdaki süreçlerde oluşmuştur.
Düşüncenin ilk evresi “lineer- çizgisel” düşüncedir. Bu evrede; her
sonuç tek sebebe bağlanır. Biz buna ”evet-hayır” evresi de diyoruz. Oysa doğada
ve onun simülasyonu olan toplumda karşılaştığımız tüm olgular lineer değildir.
Her şey evet-hayır basitliğinde izah edilemez.
Düşüncenin ikinci evresi; her şeyi parça parça ele alan, dünyayı
parçaların birleşmesinin bütünü olarak ele alan “Kartezyen” düşünce evresidir.
Buradaki düşünce sistemi; çözümlemeleri indirgeyerek yapar, doğrularını bir
yüzeye yerleştirmiştir. Yüzey geometri, yani Kartezyen geometri bu evrenin
geometrisidir. Felsefede Descartes, fizikte Newton bu düşünce sistemiyle ürün
vermiş bilim adamlarıdır. Bu düşünce sisteminin teknolojisi ile uçaklar,
otomobiller ve parçaların birleştirilmesiyle üretilen diğer tüm mekanik
sistemler oluşturulmuştur. Bu yüzden bu evreye “mekanik düşünce” evresi de
denilebiliyor.
Bu düşünce evresinin dayandığı temel değerler ve oluşturduğu paradigmalar;
rekabet, niceliklere önem verme ve çizgisel hiyerarşidir.
Düşüncenin üçüncü ve bugünlerde yaygınlaşmaya başlayan evresi ise “holistik –
bütüncül” düşünce evresidir. Bu evrede parçalar yoktur, bütün vardır… Çizgi
yoktur, “ağ” vardır. Ve her şey birbirine bağlıdır. Bu düşünce sisteminde;
hiçbir sonucun tek bir sebebi yoktur. Bu evrenin geometrisi uzaysaldır. Temel
değerleri ise (Kartezyen düşünceyle kıyasla) rekabet yerine işbirliği, nicelik
yerine nitelik, hiyerarşik egemenlik yerine ağsal ortaklıktır. Lineer ve
Kartezyen düşünce sistemi bugün ki kapitalist ekonominin düşünce yapısı iken,
holistik düşünce sistemi, yarınki ekolojik ekonominin ve yeni dünyanın düşünce
yapısı olacaktır.
Bizi geleceğe taşıyacak olan; geleceği kavramamızı ve tasarlamamızı
sağlayacak olan düşünce evresi işte bu üçüncü evredir. Bu holistik düşünce
evresine sıçramazsak bireysel ve toplumsal olarak geleceğe sağlıklı uzanmamız
ve dünyayı değiştirmemiz mümkün olmayacaktır.
Çünkü; Kartezyen ve mekanik düşünce sisteminin doğal ve sosyal yaşamı
zedeleyen paradigmaları yani Kartezyen kapitalizm artık terk edilmek
zorundadır. Çünkü; dünyanın doğal ve sosyal yaşamı Kartezyen Kapitalizmin bu
paradigma yanlışlarıyla kendini sürdürememektedir.
Kartezyen kapitalist sistemin yanlış teknolojilerine dayalı ekonomik üretim
ve tüketim süreçleri ile dünyanın doğal sistemi barışık değildir. Dünyanın ne
havası, ne suyu, ne de toprağı artık bu yanlış ekonomik sistemi
taşıyamamaktadır. Bu düzen sürdürülebilir değildir.
Yine Kartezyen Kapitalist sistemin kendine dönük ve sadece niceliklerle
uğraşan, niteliği ve ötekini unutmuş bireyi; dünyada başta gelir
bölüşümü olmak üzere sağlık bölüşümünü, eğitim bölüşümünü ve besin bölüşümünü
alt üst etmiştir. Bu yanlış paradigmalarla zehirlenmiş birey,
katlanılabilir, bu düzen de sürdürülebilir değildir.
Bütün bu katlanılamazlıklar ve sürdürülemezlikler nedeniyle; kartezyen kapitalist
paradigmalar yerine gelecekte dünyayı değiştirmek için holistik paradigmalar ve
düşünce değerleri gecikmeden oluşturulmalıdır.
Yani;
§
Rekabet yerine işbirliğini,
§
Nicelik yerine niteliği,
§
Hiyerarşi yerine ağsal ortaklığı,
§
Kapitalist ekonomi yerine ekolojik ekonomiyi öne alan yeni bir holistik
gelecek tasarlanmalıdır.
HOLİSTİK GELECEĞİ VE YENİ DÜNYA DÜZENİNİ ANCAK AŞAĞIDAKİ YAKLAŞIMLARLA
ETKİLEYEREK VE TASARLAYARAK OLUŞTURABİLİRİZ.
1 – Kartezyen değil, holistik düşünceye; parçalara değil, döngülere önem
vermeliyiz.
Çünkü, artık parçacı
Kartezyen Kapitalist düşünce ile ne doğal ne de sosyal ekosistemlerle bağ
kurulamaz, ilişki sürdürülemez. Artık, mucize kavram “döngü”dür.
Evrensel ifadesiyle “CYCLE”dır. Dünyanın sırrı, bu döngüdedir. Çünkü,
gerçek bütüncüldür, döngüseldir, tek sebepten oluşmamıştır, bunları bilip,
sonuçları tek sebeple izah eden hiçbir kimseye bu arada Corona virüs yoluyla
değişime inanamayız.
2 – Ezberlemeyip öğrenmeliyiz.
Öğrendiklerinizle
sorun çözüp, sorun çözdükçe öğrenmeliyiz.Böylece bir öğrenme döngümüz oluşacak.
Zorlamadan sürekli öğrenebileceğiz.Aksi taktirde ezberleyerek gelecek
tasarlayamayız.
3 – İstikrar ölüdür, onu aramalı, kaosta yaşamayı öğrenmeliyiz.
Kartezyen kapitalist
sistem istikrara, diğer deyişle dengeye ulaşmaya çalışır. Oysa denge ölüdür.
Holistik sistemin kaosu dinamiktir ve rasgele gözüken olayların birbirine
bağlılığını gözetir. Yaşam kaosun eşiğinde, sonsuz çeşitlilikte ve sürekli bir
değişim döngüsü içinde sürüp gitmektedir. Çeşitlilikten korkmamalıyız,
unutmayalım ki; “mükemmellik çeşitliliğin en yüksek düzeydeki
optimizasyonudur.” Bu gerçekler ortada iken olmayan istikrarı aramak
boşunadır.
4 – Rekabetin yanı sıra işbirliğini öğrenmeliyiz.
Kartezyen Kapitalist düşünce
sadece insanları birbirinden koparan rekabeti yüceltmiş, ama doğadaki
çoğalmanın ve verimliliğin temeli olan işbirliğini yok saymıştır. Bireyin
kendini ifade ve ispat ettiği rekabetin yanına sinerjiyi doğuran işbirliğini
birey ve toplum geleceğinin ortasına yerleştirmeliyiz.
5 – Liderliği unutup, ağsal ortaklığı öğrenmeliyiz
Yaşamın temel
sisteminin ağsal ortalıklar olduğu açık seçik ortada iken, bireyi bu ağın
dışında sakat bir konuma iten liderlik paradigması eşitler arası işbirliği
kimliği ile yer değiştirmelidir.
6 – Nicelikler kadar niteliğe önem vermeliyiz.
Kartezyen düşüncenin
mekanik insanı kendini sayısal mülkiyete hapsetmiş, yaşam ortaklarıyla duygusal
bağlarını koparmıştır. O artık sadece bir tüketim aygıtıdır. Lugatındaki en
önemli kelime ‘maksimum’dur. İsraf onun hayat arkadaşıdır. İşte bu insan tipi
doğal ve sosyal hayatın zararlısıdır. Bu zararlı tip, nicelikten niteliğe doğru
değişirse, kendisi, çevresi ve tüm ekosistem sürdürülebilirliğe destek olan bir
ortak kazanacaktır.
7 – Maksimalizmi bırakmalıyız ve paylaşmalıyız. . .
Bugün dünyanın zengin
ülkelerinde yaşayan insanlar dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturmakla ve
dünya gelirinin yüzde 85’ini almaktadırlar. Dünya nüfusunun yüzde 80’i ise
dünya gelirinin geri kalan yüzde 15’ini paylaşıyor. Bu haksızlık, bir doğal hak
edilmişlik değil, yetenekle yeteneksizlik, çalışkanlıkla tembellik arasındaki
fark değil, tamamen global spekülasyonların ve legalize edilmiş soygunların
doğurduğu bir farktır. Biz de bu haksızlığın bir parçası olmayıp, adil olup,
paylaşmalıyız.
8 – Demografik sorumluluğunuzu unutmayıp, ikiyi aşmamalıyız.
İsa’nın doğduğu yılda
dünya nüfusunun 30 milyon olduğu tahmin ediliyor. Bundan 70 yıl önce, yani
İsa’dan 1950 yıl sonra dünyanın nüfusu 3 milyardı. Bugün dünyanın nüfusu 7 miyar.
Yani, dünyanın nüfusu son 70 yılda geçmişin 1950 yılına eşit sayıda arttı.
Diğer bir deyişle, son 70 yılda ikiye katlandı. Şu günlerde her iki dakikada
bir doğum, her dört dakikada bir ölüm oluyor. Böyle giderse önümüzdeki 50 yılda
dünya nüfusu tekrar ikiye katlanacak. Çok açık ki, bu dünya bu nüfusu
taşımayacak. Onun için herkes ancak kendi yerine 1 kişiyi dünyaya getirme
hakkına sahiptir. Her aile iki çocuğu aşmamalıdır. Böylece zaten çok olan dünya
nüfusu bugünkü noktada ancak sabitlenir.
9 – Ekolojik okur, yazar ve ‘yapar’ olup, ekolojik teknolojiler ve ürünler
kullanmalıyız; organik beslenmeliyiz.
Geçmişin Kartezyen Kapitalist
kültürü, doğası gereği karşıtlıkları besleyerek, insanları bazen
kollektivist-kapitalist, bazen siyah-beyaz veya başka parçalara ayırdı. Bugün
artık silkinip holistik düşünce yaklaşımlarıyla, insanları parçalara ayırmadan,
bütüncül bir yaklaşımla, doğa ile insan ve insan ile insan arasındaki
ilişkileri ekolojik bir temele oturtmaya çalışmalıyız.
Biz de ekolojist olup,
muhtaç olduğumuz doğal ve sosyal dünya sürdürülebilirliğini desteklemeliyiz.
Sadece ekolojik okur yazarlıkla ekolojik bilince ulaşmakla kalmayıp ekolojik
yaşayıp ve yaptıklarınızı ekolojik kurallara uygun yapmalıyız.
Bugün yaşamımıza,
insanlık tarihinin sadece 150 yılında ortaya çıkan kartezyen kapitalist teknolojiler
hakimdir. Bunların çoğu, özellikle enerji, ulaşım ve gıda teknolojileri tüm
ekolojik sistemi, dolayısıyla da dünyayı tehdit etmektedir. Bu teknolojik
tehdit, ortadan kaldırılmalı, zararlı teknolojiler ve onlardan üreyen inorganik
ürünler terk edilmelidir.
Özellikle tohumdan
toprağa, topraktan sofraya, beslenme sistemimizi işgal etmiş olan zararlı
teknolojiler ve onların ürünleriyle mücadele etmeliyiz. Zararlı kimyevi
gübrelerle, zirai mücadele ilaçları ile, raf ömrünü uzatan ama sizin ömrünüzü
kısaltan muhafaza edici kimyasallarla mücadele edip, onlardan uzak durmalıyız.
10 – Bugün ki sakat kapitalist ekonomiden, ekolojik ekonomiye geçişi
benimsemeliyiz.
Bugünkü ekonomik
düzen, dünyanın doğal sistemleriyle çatışma halindedir. Ormanlar azalmakta,
balık yatakları yok olmakta, meralar bozulmakta, topraklar tahrip olmakta,
taban suyu seviyeleri azalmakta, atmosferde karbondioksit düzeyi yükselmekte ve
bu sera etkisiyle küresel ısınmayı doğurmaktadır. Bütün bu sonuçlar, doğanın
ekonomiye verebileceği doğal verimin ötesindeki ekonomik kullanımlardan
doğmaktadır.
Bugünlerde, sentetik
çatışmalar nedeniyle ortaya çıkan vekalet savaşları herkese sondan bir evvelki
uyarılardır. Ekonomi dünyanın doğal sermayesini, dünyanın verebileceğinden daha
fazla zorlarsa, ekonomik destek sistemleri çökecek, bu Kartezyen Kapitalist ekonomi
kendi kendini ve bu arada dünyayı yok edecektir.
Aşağıdaki verilere
dikkatle bakalım:
§
Dünyanın tarım alanlarının üçte biri üst toprağını kaybediyor.
§
Dünya mera alanlarının yüzde 50’si aşırı otlatma nedeniyle çöle dönüşüyor.
§
Ormanlar tarım başladığından beri yüzde 50 azaldı.
§
Okyanus balık yataklarının üçte ikisi kapasitesinin üzerinde avlanmayla
karşı karşıya. Balık stoklarının %47’si tamamen tüketildi.
§
Dünyada su kaynakları hızla kirleniyor, aküferler tükeniyor, yaşamın temel
girdisi olan su yok ediliyor.
Görülüyor ki, kapitalist
ekonomi ekolojiyi hiç dikkate almıyor. Norveçli Oystein Dahle’nin dediği gibi;
“Sosyalizm, fiyatların ekonomik gerçekleri söylemesine izin vermediği için
çökmüştür. Kapitalizm ise, fiyatların ekolojik gerçekleri söylemesine izin
vermediği için çökebilir.”
Gerçekten de bugün ki
Kartezyen kapitalizm ekolojik gerçeklerle barışık değildir ve dünya çöküşe çok
yakın bir noktadadır.
Muhtemel bir
kapitalist çöküntünün dünyayı da çökertmesine meydan vermeden eski Kartezyen
Kapitalist ekonomiden yeni Holistik Ekolojik Ekonomiye geçişi yukarıdaki
yaklaşımlarla acilen tasarlamak gerekiyor.
Sonuç olarak; eğer biz
yeni Holistik-Ekolojik düşünce düzeyine sıçrayıp, yeni bir dünya düzeni
tasarlamazsak beklenen daha güzel bir dünya düzeni kendiliğinden gelmeyecektir.
ÇÜNKÜ ÖZLENEN GÜZEL GELECEK, GEÇMİŞİN DÜŞÜNCE DÜZEYİYLE VE PARADİGMA
YANLIŞLARIYLA GELEMEZ, HELE HELE CORONA VİRÜS ETKİSİYLE HİÇ GELEMEZ.
Unutulmamalı ki, yeni
ve güzel bir dünya düzeni oluşturmak zor ve uzun bir süreçtir. Dünyayı ve insan
beynini işgal etmiş yanlış paradigmalı Kartezyen Kapitalizm bütün yanlışların
doğrulara direnmesi gibi sonuna kadar direnecektir.
Kartezyen Kapitalizmin
direnişinin, iletişim oyunları ile, beyin yıkamalarla, savaşlarla,
tutuklamalarla, moneter spekülasyonlarla ve akla gelmedik bir sürü yöntem
kullanarak yüksek volümlü ve uzun zamanlı olacağı beklenmelidir.
Bu yüksek volümlü
direnişten korkmayarak, dünya ve insanlık yanlışları düzeltme mücadelesine bir
an önce başlamalıdır.
ŞİMDİ, HEMEN, GECİKMEDEN …
Dr. Cemil ÇAKMAKLI
Mayıs,2020
Koç üniversitesi
Hastanesi / İstanbul